5 Kasım 2013 Salı

İşte Uçabilen Radyasyon Detektörü!


İngiltere’de bir laboratuvarda, Fukushima ve Sellafield gibi radyasyondan etkilenmiş bölgelerin radyasyon seviyelerinin tespiti için özel bir uçan radyasyon detektörü tasarlandı.

Kısaca RISER projesi olarak adlandırılan “akıllı uzaktan radyasyon tespit ekipmanı”, Bristol Üniversitesi ve Ulusal Fizik Laboratuvarı ortak çalışması ve İngiltere Teknoloji Strateji Kurulu tarafından finanse edilmektedir. Bu insansız hava sistemi sayesinde radyasyonlu ortamlarda radyasyon anket sistemi yapılabilmekte.
Bristol1
İşte O Detektör

Yapılan navigasyonlu haritalama sistemi sayesinde, elde edilecek veriler ile oluşturulan algoritma çakıştırılarak risk bölgeleri ve müdahale yöntemi tespit edilebilecek.

Kaynak: University of Bristol

İşte Türk Bilim Adamlarından Şahin Gözlü Kamera!

Türk Bilim Adamlarından Şahin Gözlü Kamera

Türkiye’de ilk kez Bilkent Üniversitesi ve Gazi Üniversitesinin ortak çalışmasıyla geliştirilen hem gündüz hem de gece çalışabilen hassas kamera teknolojisi tanıtıldı.


Türk Bilim Adamlarından Yüksek Performanslı Kamera Sistemi
Geleneksel termal kameralardan hem çözünürlük hem de çalışma sıcaklığı açısından çok daha yüksek performans veren kameralar, askeri ve medikal uygulamalarda kullanılacak. Hem malzemesi hem de nanoteknoloji temelli üretim teknolojisi tamamen milli olarak geliştirilen kameralar, geceleri atmosferden yayılan ancak gözle görünmeyen ışıkları kullanarak görüntü alıyor ve en karanlık gecelerde bile çalışabiliyor.



Neden 'ŞAHİN GÖZLÜ' İsmi Verildi?
Yeni geliştirilen kameralar ise, oda sıcaklığında bile yüksek hassasiyet gösterirken kullanılan dalgaboyunun daha kısa olması ve nanoteknoloji temelli sensörleri sayesinde elde edilen çözünürlük 100 kat daha iyi hale geliyor. Bu nedenle yeni kameraya 'şahin gözlü' denilmesi uygun görüldü.

Göze 3D Bakabilme Özelliği
Gözün derin tabakalarını bile görecek. Bu çerçevede kameraların medikal alanda da pek çok uygulaması bulunuyor. Geliştirilen kameralarla göze herhangi bir zarar vermeden gözün üç boyutlu fotoğrafı çekilebiliyor.

Günümüzde kullanılan teknolojilerin kullandığı dalgaboyu nedeniyle retinanın derin tabakalarını görmekte zorluk yaşanıyor. Ancak yeni kameralarda bu sorun ortadan kalkıyor. Yeni kameralar sayesinde gözün çok daha hassas üç boyutlu resimleri çekilerek retinanın daha derin tabakalarının çok daha kısa zamanda ve yüksek çözünürlükte görüntülenebilecek.

Patent Başvurusu
Kamerada kullanılan foto algılayıcıların yapı malzemeleri Gazi Üniversitesi FOTON merkezinde geliştirildi, bu malzemelerin nanoteknolojik yöntemlerle işlenmesi ve kamera haline getirilmesi çalışmaları Bilkent Üniversitesi NANOTAM’da yapıldı.
Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen projelerde geliştirilen bu yeni 'şahin gözlü' kamera teknolojisi ile son yıllarda ekonomik önemi hızla artan nanoteknoloji alanında Türkiye’nin dünya ile yarışabilir konuma geldiği gözler önüne serildi.Pek çok nanoteknoloji çalışmalarında olduğu gibi hassas kamera teknolojileri için de patent başvurusu yapıldı.

InGaAs temelli yüksek performanslı kameralar Bilkent Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma Merkezi ile (NANOTAM) ve Gazi Üniversitesi Fotonik Araştırmalar Merkezi (FOTON) ortaklığında yürütüldü ve  Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen projeler sonucunda geliştirildi.

Bilkent Üniversitesi NANOTAM Başkanı Prof. Dr. Ekmel Özbay,  ”Nanoteknoloji temelli sensörlere sahip kameralarla, geleneksel termal kameralardan 100 kat daha iyi görüntü elde edilebildiğini kaydetti.

Isı Kullanarak Mıknatıs Üretildi.

EPFL’den bilim adamları elektrik yerine ısı kullanarak mıknatıs elde edilebileceğini ispatladılar. Bu yönteme de “Magnetic Seebeck Effect” ve ‘thermomagnetism’ adını verdiler.

Bir iletken üzerinde oluşturulan belli bir sıcaklık farkıyla elektrik alan oluşturmak mümkün. Seebeck etkisi olarak ifade edilen bu metot termoelektrik sistemleri temel almaktadır. Uzay araştırmalarında, termoelektrik jeneratörlerde, enerji santrallerinde, kol saatlerinde, mikroelektronik aygıtlarda vb. birçok mecrada kullanım alanı bulunmaktadır. Manyetik Seebeck etkisi gelecekte solid state cihazlar ve manyetik tünel transistörlerde kullanılabilecek.

Termoelektrik ve Termomanyetizma
Seebeck etkisi (termoeletrik) 1821 yılında ilk olarak Thomas Johann Seebeck tarafından bulunmuştur. Bu ispat, bir iletken ısıtıldığında içerindeki elektronların hareket ettiğini ifade eder. İletkenin sıcak olan alanlarında bulunan kinetik enerjinin soğuk tarafındakinden daha fazla olduğu ve bu nedenle elektronlarda sıcaktan soğuğa doğru bir hareket olduğunu ifade eder. Bu hareket ile birlikte iletken üzerinde bir manyetik alan oluşur.
Çalışmada YIG (İtriyum Demir Granat) isimli bir yalıtım malzemesi kullanılarak manyetik dalgaların yayılımı incelenmiştir. Dalgaların yönlerinin mıknatısın gücünü etkilediği tespit edilmiş ve bu olaya manyetik sönümleme adı verilmiştir. Ardından manyetik dalgaların, sıcaklık gradyanı ile eşleşmesi durumunda sönümlemenin arttığı, tersine bir yönde olduğu zaman ise sönümlemeyi arttırdığı tespit edilmiştir.
Manyetik Seebeck Etkisi üç ayrı fizik alanını birleştirmekte, bunlar termodinamik, kuantum mekaniği ve elektromanyetik.

PDF Copy of the Study Evidence for a Magnetic Seebeck effect

Kaynak: scitechdaily.com

Japonya’da Geliştirilen Akıllı Gözlükler 2020'ye hazırlanıyor

Japonya’da düzenlenen Teknolojik Aygıtlar Fuarında tanıtılan Artırılmış Gerçeklik Gözlükleri 2020 Tokyo Olimpiyatları izleyicileri için hazır hale gelecek.

Japon mobil operatörü NTT Docomo tarafından geliştirilen bu cihaz, farklı dillere sahip izleyiciler için özel menüler oluşturabilecek, ayrıca yabancı turistler içinde rehberlik edebilecek. Artırılmış Gerçeklik Gözlükleri karakter tanıma teknolojisi ile yurt dışına seyahat edenler için otel, restoran menüleri ve diğerleri ve benzeri konularda kullanıcılar için anlık dil çeviri sağlamakta. Yüz tanıma sistemi sayesinde kayıtlı olan ve/veya belirlenen kişilerin ve bilgilerinin tanımlanması yapılabilecek.


Kaynak: AFP

Makasla Düzeltilebilen Çoklu Dokunmatik Sensörler Geliyor!

Uzun bir pantolonun kesilerek kısaltıldığı gibi, uzmanlar gelecekte elektronik aletlerin de kesilerek uygun şekiller verilebileceği belirttiler. MIT Medya Laboratuvarındaki araştırmacılar, boyutu herkes tarafından değiştirilebilen sensör üretmeyi başardılar. Çalışma İskoçya’da Kullanıcı Arayüzleri ve Teknolojileri Konferansı’nda yayınlandı.

Ekip üyelerinden Jürgen Steimle; bir çocuğun bu film sensörlerini alıp bir çiçek şeklinde kesip şekil verdiğini ve bu çiçeğe dokunduğunda da arı vızıltısı sesi alabildiğini düşünelim. Bu sensörler sayesinde program ve uygulamaların istenen sesleri elde etmede kullanılabileceğini düşünün. İşte bu başarıldı.

Çalışmanın öncülerinden olan Simon Olberding; “bu sensörler interaktif duvarlarda özellikle tartışma ve beyin fırtınası yapılan alanlarda uygulanabilir. Bu sensörler saat bilekliği, tablo, duvar kağıdı gibi çok farklı yüzeylerde kullanılabilir. Bu üretim yaklaşımı aynı inkjet yazıcılardaki gibidir. Bu sistem sayesinde normal bir mürekkeple yazmak yerine elektriksel fonksiyonlu mürekkep kullanılarak esnek ve ince filmler yazılabilmekte.” dedi.

A4 kağıdı boyutunda bir sensörün maliyeti fabrika ortamında 1$ maliyetinde. Tabii bu üretilen filmin kesmeye, hasara karşı dayanıklı hale getirilmesi maliyeti arttırmakta. İnsan sinir sistemi ve mantar kök ağlarının örnek alınarak oluşturulduğu bu filmler, yatay ve dikey katmanların oluşturulmasıyla elde edilmektedir. Kesişme bölgelerinde ise dokunmatik elektronlar yer almaktadır.

Gelecekte maliyetlerin azalması ile bu sensörler çoklu dokunmatik algılama özelliğine sahip malzemelerde kullanılabilecek. 2017-2020 yılları arasında günlük yaşantımızda bu özelliğe sahip ürünleri göreceğimiz öngörülüyor.


İşte Videosu!

Kaynak: sciencedaily

Hadi Uzaya.. :)

Uzaya taksi..

Astronotları uzaya taşıyacak ilk uzay taksisi, test uçuşundan geçti.

Uçuşta sorun yaşamayan araç, inişte tek tekerleği açılmayınca hafif hasar aldı. 5 yıl içinde bu araçların yoğun olarak kullanılması planlanıyor. Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’nın koordinatörlüğünde geliştirilen uzay taksisi, ilk test uçuşunu Kaliforniya’da gerçekleştirdi.




‘Rüya Kapanı’ isimli araç, önce bir helikopterle belli bir yüksekliğe çıkarıldı. Daha sonra serbest bırakılan araç, test uçuşunu başarıyla tamamladı. Uçuşta sorun yaşamayan araç, inişte tek tekerleğinin açılmaması nedeniyle hafif hasar gördü.
Amerika Birleşik Devletleri uzay taksileriyle astronotlarını uluslararası uzay istasyonuna ulaştırmayı planlıyor. Bu amaçla NASA ve özel sektör ortaklığında, test edilen de dahil olmak üzere, üç araç geliştiriliyor.
Amerikan uzay mekiklerinin geçen yıl uzay görevlerine son verilmesi dolayısıyla, halen Amerikalı astronotlar, Rusya vasıtasıyla ve ciddi paralar ödenerek uzaya gönderiliyor. NASA, 2017 yılına kadar uzay taksilerinin çalışır hale gelmesini planlıyor.

Kaynak: teknoloji-haber.net

13 Ekim 2013 Pazar

Bakterilerden Elektrik Elde Edildi!

Birlikte Çalıştırılan Bakterilerden Elektrik Elde Edildi

Bakteri hücreleri; büyümek, gelişmek ve nesillerini sürdürebilmek için kendi aralarında etkileşerek çok farklı stratejiler geliştirebilmektedirler.

Arizona Üniversitesi Biyodizayn Enstitsü’nden Jonathan Badalamenti, César Torres ve Rosa Krajmalnik-Brown, metabolik faaliyetleri sonucunda elektrik üretebilen iki önemli bakteri formu keşfettiler. Çalışmada ışığa duyarlı yeşil sülfür bakterisi Chlorobium’un, Geobacter adında başka bir bakteri ile paralel çalışarak elektrik üretebildiği tespit edildi.

Geobacter adlı bakteri kendi başına ışığa duyarlı bir bakteri olmadığından fotosentezik bir organizma değildir. Tam tersine fotosentez yapabilen Chlorobium adlı bakteri de elektrik üretimi için gerekli anot formuna sahip değil. Araştırmacılar bu iki bakteri formunu bir araya konulursa hem ışığa duyarlı hem de anot yapıya sahip hale geldiğini tespit ettiler.
Araştırma Profesör Bruce Rittmann önderliğinde, Swette Center for Environmental Biotechnology‘de gerçekleştirildi. Yapılan testlerde Clorobium bakterisi ile etkileşime geçebilecek ve anot yapıda olan diğer bakteriler özel bir kültür içerinde denendi ve ölçüm raporları kaydedildi.
1.Çalışmada; Chlorobium adlı bakterilerin CO2 (karbondiyoksiti) tutabilmek ve metabolizması için gerekli enerjiyi elde edebilmek için ışıktan enerji elde ettiğini, karanlık anlarda ise depo ettikleri enerjilerini kullandıkları görüldü. Karanlık fazda ise bu yapının asetat ürettiği görüldü. Geobacter bakterisinin de karanlık anlarda bu asetat kullanarak elektrik elde ettiği gözlemlendi.
2.Çalışmada; Her iki bakteri için gerekli olan elektron kaynakları ortadan kaldırıldığında Chlorobium adlı bakterinin  Geobacter adlı bakterinin yaşaması için yiyecek sağladığı görüldü.
Deney ve gözlemler gösterdi ki; Bu ikilinin metabolik etkileşimden ortaya çıkan elektrik enerjisi depolanabildiği takdirde yeni bir alternatif enerji sistemi elde edilebilir. Yapılan çalışmada bir çeşit biyolojik pil olan mikrobiyal yakıt hücresi (microbial fuel cell “MFC”) ile bu oluşan formun ürettiği elektrik toplanabildi. Böylece gelecekte bu yapının organik atıkların elektrik enerjisine çevriminde kullanılabileceği ispatlandı.

 Kaynak: sciencedaily

Muhteşem 3 yeni batarya teknolojisi !!

Güney Koreli üretici LG şimdi de devrim niteliğinde üç yeni batarya teknolojisini resmi olarak tanıttı.

Güney Kore’nin ikinci büyük mobil cihaz üreticisi konumunda bulunan LG, yenilikçi adımlarına bir yenisini daha ekledi. Geçtiğimiz günlerde 6 inçlik bükülebilir OLED ekranını tanıtan şirket, şimdi de devrim niteliğinde üç yeni batarya teknolojisini ilan etti.
Bu yeni teknolojilerin bir tanesi LG’nin yeni satışa sunduğu bir modelinde yer alıyor. Diğer ikisi ise bükülebilir ekranlı akıllı telefonların hayatımıza dahil olmasıyla birlikte stratejik önem arz etmeye başlayacak.



Çift Katmanlı Batarya


İlk olarak LG G2’de kullanılan ancak detaylarına ilişkin resmi bir açıklama yapılamayan katmanlı batarya teknolojisi, pilin içindeki enerji depolayan moleküllerin sıkıştırılarak pil kapasitesinin boyuttan taviz verilmeden artırılması anlamına geliyor. Pil performansıyla dillere destan olan LG G2’nin sırrı da zaten tam olarak bu teknolojide gizli.






Bükülebilir Batarya


Bükülebilir ekranlı telefonlar ile birlikte daha da gelişeceğini düşündüğümüz bu teknoloji hali hazırda kullanıcıların esneklik kazandırmasına olanak tanımıyor ancak üretim aşamasında kıvrımlı bir yapıda bataryanın kullanılmasına olanak tanıyor. Stack&Fold adı verilen bir teknoloji ile üretilen bu teknolojiden yine LG G2’nin kenar kısımlarında faydalanılmış ve cihazın bataryası telefonun şekline uygun olarak köşeli değil kıvrımlı olarak üretilmiş.

Kablo Batarya

Okuyunca başlıkta bir gariplik var sanmayın. LG kablo batarya adını verdiği bir teknolojiyi de hayatıma sokmuş. Bir kablo esnekliğinde ve hüviyetinde olan kablo bataryalar, neredeyse hiç ısı üretmiyor. Özellikle giyilebilir teknolojilerin hayatıma girmesiyle birlikte kullanım yaygınlığı kazanacağı tahmin edilen piller, sonradan bükülmeyi de olanaklı kılıyor.

Hali hazırda kullanılabilir durumda olan her üç teknoloji de ilerleyen günlerde öncelikle LG’nin ürünlerinde olmak üzere son kullanıcıya ulaşmaya başlayacak.





Kaynak:Mynet

23 Eylül 2013 Pazartesi

Bitkilerde Konuşuyormuş!!

Bilim insanları, bitkilerin akustik titreşimler sayesinde iletişim kurduğunu ve çevreleri hakkında bilgi topladıklarını tespit etti.

Western Avustralya Üniversitesi fizyologları, bitkilerin iyi ve kötü gelişmesine etken olan faktörleri belirlemek için kırmızı biber (Capsicum annum) bitkisi üzerinde gözlemler yaptı.

Deneylerde, biber bitkisi tohumları diğer biber bitkisi tohumlarıyla gömüldü, bazı tohumlar da izole edildi. Ayrıca, biber bitkileri fesleğen (Ocimum basilcum) ile de gömüldü.




Gözlemlerde, tohumların tek başlarına daha az filizlendiği görüldü. Ancak bitki tohumları yan yana gömüldüklerinde, filizlenme oranında ciddi bir artış yaşandı.
Araştırmacılar daha sonra bitkilerin arasına siyah plastik levha koyarak toz ve sürtünme gibi kimyasal ve fiziksel iletişimlerini keserken, ışık oranı ve nemlilik gibi aynı ortamda paylaşılan değerleri de değiştirdi.
İletişimleri bloke edilmesine rağmen, yan yana gömülen tohumlar izole edilenlere kıyasla yüksek oranda filizlenme gösterdi. Bilim insanları, buradan yola çıkarak bitkilerin gelişmesini güçlendiren, kendi aralarında bir çeşit iletişim olduğu sonucuna vardı.



HAŞERELERİ UZAK TUTUYOR
BMC Ecology dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan Monica Galiano, “Bitkilerin, tohum gelişimini henüz tam anlayamadığımız bir mekanizma sayesinde olumlu olarak etkileyebildiğini gördük… Rezene gibi kötü komşular, izole edilen tohumlarda olduğu gibi gelişimi olumsuz etkiliyor. Bu etkileşimin, hücreler içindeki nano mekanik salınımlarla ortaya çıkarılan akustik sinyallerle kurulan iletişimden kaynaklandığını düşünüyoruz” dedi.
Sonuçlar, çiftçi ve bahçıvanların iyi iletişim kuracak bitkileri beraber dikerek bitki örtüsünü güçlendirebileceklerini gösterdi. Dahası, fesleğeni biber ve domates gibi ekinlerin yakınına gömmenin, beyaz sinek ve yaprak biti gibi haşereleri de uzak tutmakta etkili olduğu belirtildi. Yapraklı fesleğenin, toprakta gölge oluşturarak diğer bitkiler için ideal nemlilik oluşturduğu, özellikle biberin gelişiminde fesleğenin öne çıktığı anlaşıldı.
Bilim insanları, Hindistan’da ortaya çıkan fesleğen ile ilk olarak Orta ve Güney Amerika’da görülen biberlerin, spesifik olarak bir ilişkiye sahip olmadığına da dikkat çekti.

Kaynak:ntvmsnbc

400 Yıllık Karayosunu Laboratuvarda Canlandı!!




400 yıllık karayosunu örneklerinin laboratuvar koşullarında canlandığı görüldü. Bilim insanları, yüzyıllar önce “Küçük Buzul Çağı” döneminde donan bazı bitkilerin yeniden yeşerdiğini açıkladı. Araştırmacılar bunun, döngüsel uzun buzul çağlarının ardından ekosistemlerin yeniden nasıl canlandığına dair önemli işaretler içerdiğine inanıyor.
Kanada’nın kuzey kutup bölgesindeki Teardrop Buzulu civarında araştırma yapan Alberta Üniversitesi ekibinin elde ettiği bulgular, ABD’deki Ulusal Bilimler Akademisi yayın organında yayımlandı.
Bölgedeki buzullar 2004′ten bu yana artan bir oranda yılda 3-4 metre küçülüyor.
Buzulların erimesi nedeniyle bazı topraklar, yaklaşık olarak 1550-1850 yılları arasında yaşanan ve Küçük Buzul Çağı olarak adlandırılan dönemden bu yana ilk kez günışığına maruz kalıyor.
Araştırmayı kaleme alan Catherine La Farge, buzulların kıyısında yürürken buzların altındaki topraktan çıkan yeşil bitki popülasyonuna rastladıklarını ifade etti.
Karayosunu olarak adlandırılan bu bitkiler, bitkinin farklı bölgelerine sıvı aktarımını sağlayan damarlardan yoksun olmaları nedeniyle kara bitkilerinden farklılık gösteriyor.
Uzun kutup kışlarında tamamıyla kuruyan karayosunları, havanın ısınmasıyla yeniden canlanıyor. Fakat buz altında yüzyıllarca kaldıktan sonra canlanmaları bilim insanlarını şaşırttı.
BBC’ye yaptığı açıklamada Dr La Farge, “Bu bitkileri laboratuvara getirip incelediğimizde yeni filizlerinin olduğunu gördük; onların yeniden canlandığını gösteren bu veriler aklımı başımdan aldı.” dedi.
Buzulların eridiği Sverdrup Geçidi’nde siyanobakteri ve karayosunu gibi yeni canlı türlerinin ortaya çıktığı gözlendi.
La Farge, “Buzullar hızla eriyor; altlarındaki kara bitkileri ortaya çıkıyor; bunun etkisi büyük olacak.” dedi.

Kaynak:BBC Türkçe

20 Eylül 2013 Cuma

ARAŞTIRMALARIN SONUCUNDA BİLMEDİKLERİMİZ..


YAPILAN ARAŞTIRMALARIN SONUCUNDA..

1)  Bir nötron yıldızının en ufak bir parçası bile 100 milyon ton ağırlığında olabilir.

2) Tipik bir hortum, 8.000 megaton bombaya eşdeğer enerji ortaya çıkarır.

3) Kutup ayıları saatte 40 kilometre hızla koşabilir ve 1,8 metre yükseğe sıçrayabilirler.


4) Bir salyangoz 3-4 yıl boyunca uyuyabilir; bu süre içinde besine ihtiyaç duymaz.

5) Bu uzunlukta bir iple, dünyayı 2,5 kez çevrelemek mümkün.

6) Nefesinizi tutarak ölmeniz mümkün değildir; çok uzun süre tutarsanız bayılırsınız, bayılınca da zaten normal solumaya devam edersiniz.

7) Her 9.300 yılda bir, bir insan düşen bir göktaşı altında kalarak can veriyor.

8) Şimdiye kadar bisikletle yapılan en yüksek hız saatte 268 kilometredir.

9) Fred Rompelberg isimli Hollandalı bisikletçi, bir ralli aracının arkasına taktığı bisikleti ile kurumuş tuz gölü üzerinde bu rekoru kırmıştır.

10) Güneş ışığından bir milyon kat daha parlak lazer ışını üretmek mümkün.

11) Finlandiya’da yetişen çam ağaçlarının kökü 50 km.den fazladır.

12) Okyanuslarda bulunan tuz miktarı, tüm kıtaları 150 metre derinlikte kaplayacak kadar fazladır.

13) Nişancı takımyıldızında bulunan yıldızlar arasındaki gaz bulutu, milyarlarca litre alkol içerir.

14) El tırnakları, ayak tırnaklarından çabuk uzar.

15) Kan emici bağırsak kurtları, dünyada 700 milyon insanda var.

16) Şeffaf tüyleri olan kutup ayılarının kızıl ötesi kameralarla fark edilmesi çok zordur.

17) Normal bir insan, her yıl yaklaşık 430 böcek yutar (yanlışlıkla tabii).


18) Tek bir çavdar tohumu, 640 kilometre uzunluğunda kök verebilir.

19) Merkür gezegeninin yüzeyinin sıcaklığı gün içinde 430 dereceye çıkar; gece ise 180 dereceye düşer.

20) Meşe ve kayın ağacından buharlaşan hava bir gün içinde yaklaşık 100 litreyi bulur.

21) Kelebekler arka ayakları ile koku alır ve duyargaları dokunma ile aktif hale gelir.

22) Sağ elini kullanan insanlar solaklardan ortalama 9 yıl daha fazla yaşar.

23) Eğer ayağınıza soğan sürerseniz, yaklaşık bir saat sonra tadını almaya başlarsınız; çünkü kan damarlarınıza işler.

24) İnsan vücudunun 3 santimlik bir kısmında bile en az 20 milyon mikroskobik canlı yaşar.

25)Otistiklerin %65′i aynı zamanda solak.

26) İnsan vücudunda bulunan damarların uzunluğu yaklaşık 100 bin kilometredir.

27) Zürafalar, susuzluğa develerden daha uzun süre dayanabilir.

28) Bir incinin gerçek olup olmadığını anlamak için üstüne sirke sürmeniz yeterlidir. Eğer gerçekse, baloncuklar çıkmaya başlayacaktır.
29) Karanlık bir odada tutulan bir japon balığının rengi gitgide solacaktır.

30) İstiridyeler cinsiyet değiştirebilir.

31) Kadınları üzecek bir bilgi: Erkekler, kadınlardan %30 oranında daha güçlüdür ve beyinleri kadınlarınkinden daha ağırdır.

32) 2.000 kilometre uzunluğundaki Büyük Mercan Resifi, dünya üzerinde yaşayan en büyük canlı.





Salatalığın inanılmaz faydaları hakkında bilmediklerimiz..

İŞTE SALATALIĞIN BİLMEDİĞİMİZ FAYDALARI

Az sonra salatalığa çok daha farklı gözle bakacaksınız!

Bir süre önce bu bilgiler "The New York Times" gazetesinde yayımlandı. . .


1. Salatalık, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek
bir tanesinde Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Magnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko içerir.


2. Öğleden sonra yorgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir salatalık yiyin. Salatalık iyi bir B vitamini ve Karbohidrat kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.


3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir salatalık dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.


4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir alüminyum tabağa (ya da alüminyum folyoya) salatalık dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınızda birkaç dilimi toprağın üzerine yine alüminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Salatalık da ki kimyasallar alüminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.


5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle salatalık dilimleriyle ovun. Salatalıkdaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarları için)


6.Baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim salatalık yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Salatalık, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.


7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Salatalık yiyin.


8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir salatalık ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.


9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim salatalık alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.


10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes)? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün salatalığı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Salatalıktaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.


11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir salatalık dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarımsak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)


12. Lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim salatalığı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.



13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Salatalık kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)












26 Haziran 2013 Çarşamba

Atom Altı Parçacık ‘Higgs Bozonu” Kesin Olarak Tespit Edildi !


İsviçre’de yer alan CERN fizik araştırma merkezi, Evren’in oluşumu hakkındaki en büyük sırlardan biri olduğu kabul edilen atom altı parçacık ‘Higgs Bozonu’nun, kesin olarak  tespit edildiğini duyurdu.


CERN, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (LHC) yapılan deneylerde ‘Tanrı Parçacığı’ olarak bilinen Higgs Bozonu’nun buluduğunu açıkladı.
CERN Genel Direktörü Rolf Heuer, 4 Temmuz 2012’de düzenlenen konferansta yaptığı tarihi açıklamada, ‘yeni bir atom altı parçacık keşfettiklerini’ belirtmişti. Ancak yeni parçacığın, Higgs Bozonu olup olmadığına dair kesin bir sonuç elde edilmemişti. Bilim insanları, açıklamalarında, LHC’de yapılan deneylerin sonuçlarnın, ‘Higss Bozonu’nun bulunduğuna dair çok güçlü bilgiler sunduğunu’ belirtmişti.
CERN tarafınan bugün yapılan açıklamada ise LHC’de üç yılda gerçekleştirilen deneylerin, ‘Tanrı Parçacağı’nı kesin olarak ortaya koyduğu ifade edildi.
DEV VERİ İNCELEMESİ
CERN’De Higgs Bozonu’nun bulunması için yapılan iki deney olan Atlas ve CMS’de görev alan araştırma ekipleri, Temmuz 2012’de yapılan deneyde elde edilen verilen 2.5 katı kadar veriyi inceledi.
CMS ekibinin sözcüsü Joe Incandela, “2012’de elde edilen tüm verilerden elde edilen ön sonuçlar bana harika görünüyor ve size Higgs Bozonu’nu bulduğumuzu söyleyebilirim. Ancak ne tür bir Higgs Bozonu bulduğumuz konusunda açıklama yapmak için daha önümüzde uzun bir yol var” dedi.
Atlas ekibinin sözcüsü Dave Charlton ise “Gözden geçirdiğimiz yeni veriler kendini bu işe adamış bir çok insanın çok büyük çabasıyla elde edildi. Sonuçlar, Standart Model’de olduğu gibi Higgs Bozonu’nun karakterini ortaya koyuyor. Higgs sektöründe ölçüm programlarına başladık” ifadesini kullandı.
STANDART MODEL TAMAMLANDIbilim insanları, evrenin oluşumu hakkında en önemli bilgileri sakladığına inanılan Higgs Bozonu’nu keşfederek Standart Model kavramındaki eksikleri de ortadan kaldırmayı istiyordu.
Standart Model, maddeyi oluşturan parçacıkları ve bu parçacıkların birbirleriyle etkileşimlerini temsil eden üç kuvveti (elektromanyetik kuvvet, zayıf nükleer kuvvet  ve güçlü nükleer kuvvet) açıklıyor.

Higgs Bozonu’nun bulunmasıyla, maddelerin neden yoğunluğa sahip olduğu  sorusu cevap bulacak. Aynı zamanda, bazı maddelerin neden diğerlerinden daha fazla yoğunluğa sahip olduğu da ortaya çıkacak.
Fizik alanında devrimsel bir keşif olacak Higgs Bozonu, Standart Modeli tamamlayarak evrenin atom altı parçacık düzeyinde nasıl bir oluşuma sahip olduğunu da gözler önüne serecek.
50 YIL SONRA GELEN BAŞARI
İlk olarak 1960 yılında başlayan deneylerle Higgs Bozonu’nun peşine düşen bilim insanları, atom altı parçacıkları çarpıştırmak için Fransa-İsviçre sınırı altında uzanan 26 kilometre uzunluğundaki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda yapılan deneylerde sonunda başarıya ulaştı.
LHC, atomları neredeyse ışık hızında çarpıştırarak, atom altı parçacıklar ortaya çıkmasını sağlıyor. Bilim insanları, Tanrı Parçacağı’nın, yaşanan çarpışmada saniyenin trilyonda birinden bile daha kısa bir süre belirdiğini, ardından diğer parçacıklara dönüştüğüne inanıyor.
1993 yılında Higgs Bozonu hakkında yazdığı kitaba ‘Tanrı Parçacığı’ adını veren Nobel ödüllü fizikçi Leon Lederman, böylece atom altı parçacığın halk arasında kabul edilen ismini de vermiş oldu.
Kaynak: Ntvnsnbc